En gerçekçi çözüm toprak karşılığı KKTC’nin tanınması ve iki ayrı devlet

Annan Planı referandumu günlerinde Atina’da yayınlanan ve dönemin Yunan Başbakanı Karamanlis’e yakınlığı ile bilinen Kathimerini gazetesinde ve bazı Rum gazetelerinde, “Rum-Yunan tarafının, Annan Planı gibi karmaşık, uygulanması imkansız bir plana dayanarak Türklerle egemenliği paylaşmak yerine, iki devletli temiz bir çözüm üzerinde düşünmeye başladığına” yönelik haberler çıkmıştı...

Buna göre, Türklerden alınabilecek kadar toprağın alınması, Türk askerinin adadan ayrılması, buna karşın, Türkleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ortak etmek yerine, iki ayrı bağımsız devlet formülünün kabul edilmesi öngörülmekteydi…

O günden bu yana Rum basınına yansıyan haberlere ve yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, her gün artan sayıda Rum, Kıbrıs Türk Halkının “iki eşit devlet temelinde bir çözümle Kıbrıs Cumhuriyeti’nde eşit söz hakkına sahip bir ortak olması” yerine, eski Çekoslovakya’nın Çek ve Slovak devletlerine ayrılmasında kullanılan tanım olan “KADİFE TAKSİM” formülü uygulanarak iki devletli çözümün gerçekleştirilmesi ve bunun en saf, en temiz ve en sorunsuz çözüm olduğu görüşünü savunmaya başlamıştır..

Nitekim geçtiğimiz haftalarda Rum basınında yer alan haberlerde Anastasiadis’in de yakın çevresine son yıllarda en az 1000 kez Kadife ayrılıktan ve iki ayrı devlete dayalı çözümden bahsettiğine ilişkin haberler yer aldı.. Güney’deki en eski ve etkili gazetelerden olan Cyprus Mail’de de bu konuda birçok yazı çıktı..

EN AKILCI ÇÖZÜM

Bu seçeneğin, iki halk arasında genel kabul görmesi halinde, ( Türk Halkının çoğunluğu bu görüşü benimsiyor) biri yüzde yüz Rumlardan oluşan AB üyesi Rum devleti, diğeri ise AB ve Türkiye ile çok özel ilişkiler içinde olan, ileride, Türkiye ile eş zamanlı AB’a ayrı üyeliği gerçekleşecek ve yüzde yüz Türklerden oluşan tanınmış bir KKTC çözümü sağlanacaktır...

Bu iki devlet, birbirlerinin bağımsızlıklarına, sınırlarına ve egemenliklerine saygı temelinde bir barış anlaşması imzalayacak ve aralarında çok iyi komşuluk ilişkileri kurabilecektir....

Devamla, bir saldırmazlık anlaşması ve ortak ticaret-sağlık-çevre-suçluların iadesi-adli-güvenlik ve polisiye konularda işbirliği, dış saldırılara karşı ittifak vb. anlaşmalar da imzalayabilecektir…

Aralarındaki ilişkileri koordine etmek ve imzalanması gerekecek yeni ikili anlaşmaları belirlemek için başlangıçta, iki devletin eşit sayıda bakan ve milletvekilinin katılımıyla bir ORTAKLIK KONEYİ de oluşturabileceklerdir...

İleride, karşılıklı güven ve işbirliğinin gelişmesi halinde, isterlerse gönüllü iradelerine bağlı olarak önce Konfederal, sonra federal bir model de oluşturabileceklerdir...

Aslında son 25-30 yılda, ben de, onlarca kez bu görüşü savunan yazılar yazdım...

Bu yazdıklarımı 1990’lı yılların başında yayınladığım “Egemenlik, Konfederasyon ve Kıbrıs Türk Halkı” adlı 225 sayfalık bir kitabımda da topladım...

Sadece ben değil, yanılmıyorsam, 1994 yılında emekli dört Yunan Büyükelçisi de ortak yayınladıkları bir kitapta bu görüşlere yer verdi....

En son Mayıs 2004’de, yine Atina’da yayınlanan TANEA gazetesi de Rum yönetimi eski Başkanı Papadopulos’un bu konu üzerinde çalıştığını yazdı...

Ben de 13 Mayıs 2004 tarihinde ve Ocak 2005’de bu gelişmeyi değerlendiren bir yazı yazdım...

Şimdi de, Anastasiadis’in ve başta Kilise olmak üzere Güney’deki birçok etkili çevrenin “Türklerle eşit iki devlete dayalı bir federal ortaklık kurmaktansa Kadife Taksimi tercih ederiz” şeklinde düşünceleri olduğunu okudukça, 13 yıl önce bu konuda yazdıklarımı yeniden anımsatmayı gerekli gördüm..

“Papadopulos ve iki devletli çözüm” başlıklı yazımda şöyle diyordum:

13 YIL ÖNCE NE YAZMIŞTIM?

“Bundan yaklaşık 10 yıl kadar önce ( bugünden hesaplarsak 25 yıl önce) Yunan Dışişleri Bakanlığının emekli 4 Büyükelçisi, Yunan Dış politikası ile ilgili bir kitap yayınladı...

Bu kitapta Kıbrıs’la ilgili geniş bir bölüm bulunmaktaydı...

4 emekli Büyükelçi, bu bölümde Rum-Yunan tarafının izlediği Kıbrıs politikasının (federasyon politikası) yanlış olduğunu belirtiyor ve yeni bir strateji belirlenmesini tavsiye ediyordu....

O günlerde Tanıtma Dairesi sorumlusu olarak küçük bir broşür halinde İngilizce ve Türkçe olarak da yayınladığım bu görüşlerde aşağı yukarı şöyle denmekteydi...:

“ Federasyon politikası yanlıştır....

Şu anda yüzde yüz Rumlardan oluşan ve tüm dünya tarafından tüm Kıbrıs’ın meşru hükümeti olarak tanınan bir devlet vardır....

Yapmamız gereken Türklerden alabileceğimiz kadar toprağı alarak AB üye olmak ve yüzde yüz Rumlardan oluşan bu devleti AB üyeliği ile konsolide etmektir...

Şimdi bu devlet içinde bir tek Türk yoktur....

1960’da olduğu gibi devleti Türklerle paylaşmıyoruz....

Eğer federasyon olursa, bu devleti Türklerle paylaşmak zorunda kalacağız....

Türkler her ikide birde veto haklarını kullanıp devleti felç edecekler....

Üstelik Türkler bizden çok daha fakirdir....

Federasyon kurmamız halinde, zenginliğimizi onlarla paylaşmak zorunda kalacağız...

Türkler, bu devlette Türkiye’nin 5. Kol’u gibi davranacaklar....

O halde onları niye içimize alalım? Alacağımız kadar toprağı alalım, AB’a girelim, devletimizi sağlamlaştıralım, Türkleri de kendi hallerine bırakalım....

İsterlerse, Türkiye’ye bağlansınlar, isterlerse oldukları gibi kalsınlar, isterlerse daha sonra istediğimiz koşullarda bize katılsınlar...

” Doğal olarak o günlerde Kıbrıs Türk Halkına, değil ayrı bir devlet ve toprak bırakmak, yaşama hakkı bile tanımayanlar, elbette Türklerin ayrı devlete sahip olmasını öneren 4 Büyükelçiye ağır bir saldırı başlattılar...

Ne isterse olsun, Türklerin ayrı bir devleti olması asla kabul edilemezdi...

Bir federasyon içinde Türkler güçlü Rum ekonomisi altında ezilecekler, AB pasaportu alıp göç edecekler, göç etmeyecek olanlar Rumlar yanında işçi ve hızmetçi olarak çalışacaklardı....

Dünyanın desteği sağlanarak Türk ordusu adadan çıkarılacak, federasyonda Türklere veto ve hakkı ve siyasi eşitlik tanınmayacak, böylece zaman içinde Türkler Rum hegemonyasına girecekti....

Dolayısı ile iki bölgeli-iki toplumlu federasyon kurulmalıydı…

Ne ki, geçen zaman içinde, Kıbrıs Türk Halkının Cumhurbaşkanı Denktaş önderliğindeki iki toplumlu-iki bölgeli federasyon yerine, “iki eşit-egemen devlet ve garantörlük, temelinde yeni bir ortaklık” için direnişi, Rum-Yunan tarafının aklını başına getirmiş olabilir....

Böylece, bizi teslim alamayacaklarını anladıkları ve iki devletli çözümden kurtulamayacaklarını anladıkları için, “kötünün iyisi” denerek 4 emekli Yunan Büyükelçisinin uzun yıllar önce ortaya koyduğu stratejiyi tartışmaya başlamış olabilirler...

Zaten, Rum tarafı AB’a girerek yüzde yüz Rumlardan oluşan devletini konsolide etmiştir...

Tüm Kıbrıs’ı AB toprağı haline getirterek Türk askerinin adadan çıkarılması işini AB’a havale etmişlerdir..

O zaman, çok karmaşık planlarla, Türklerle siyasi eşitliğe, iki egemen devlete-iki egemen Halka dayalı ortaklığa ve garantörlüğe dayanan yeni bir devleti niye kursunlar?

Niye, yüzde yüz Rumlardan oluşan devletlerini, zenginliklerini ve AB’den gelecek yardımları bizimle bölüşsünler?

Niye her önemli konuda atacakları adımda Türk Halkının onayını almak gereğini duysunlar?

Niye yüzde yüz egemen oldukları Güney’deki devletlerine Türk Halkını da ortak etsinler?

Niye, çözümün ağır maliyetini karşılasınlar?

Niye, çok korktukları TC. Kökenli kardeşlerimizin ve Türk sermayesinin Güneye de akmasını kabul etsinler?

Dolayısı ile Türklere bırakılacak toprağı %24 veya bunun da altına düşürerek, Türk askerini adadan çıkararak, Türkleri kendi hallerine niye bırakmasınlar?

İşte Rumların “daha fazla toprak karşılığı iki devletli çözüm” üzerinde düşünmesinin nedeni bunlardır...

İki egemen devlete dayalı olmayacak iki bölgeli-iki toplumlu federasyon yerine, böyle bir çözümün, Türkiye ve Kıbrıs Türk Halkının çıkarlarına da aykırı olmadığı açıktır...

Bu durumda AB’a üye bir Rum devleti, AB ile özel ilişki içinde, Türkiye’nin garantörlüğünde, ambargolar ve izolasyondan kurtulmuş, tanınma yolu açılmış ve ileride Türkiye ile eş zamanlı AB’a tam üye olacak bir Türk devleti, yani KKTC... Hızla böyle bir çözüme gidiyoruz....

Yıl sonuna kadar son bir şansın deneneceği, yine çözüm olmazsa Kadife Taksim’in gündeme geleceği Rum basınında ifade ediliyor…

Yeter ki bir süre daha kararlılıkla direnelim, KKTC’den, egemen eşitlikten, Anavatan Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün devamından, sulandırılmamış iki kesimlilikten ve Türk vatandaşlarına da 4 özgürlüğün kısıtlamasız uygulanması ilkesinden asla geri gitmeyeceğimizi göstermeye devam edelim....