GAÜ ÖĞRETİM ÜYESİNDEN ORTA DOĞU’DAKİ SİLAHLANMA ÜZERİNE ULUSLARARASI ARAŞTIRMA

Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Can Kasapoğlu, Orta Doğu'da stratejik silah sistemlerinin yayılması ve Türkiye'nin güvenliği üzerine hazırlamış olduğu araştırma merkezi Paris'te bulunan Fransız düşünce kuruluşu Fondation pour la Recherche Stratégique (FRS) tarafından yayınlandı.

Bu çalışma kapsamında, füze teknolojileri konusunda önde gelen bir firma olan ve Türkiye'nin füze savunma projesine Aster-30 Block-1 teklifi ile katılan MBDA yetkilileri ile çeşitli görüşmeler de gerçekleştiren Kasapoğlu, Türkiye'nin askeri alanda Orta Doğu'daki komşuları karşısındaki konvansiyonel üstünlüklerine karşın, stratejik silah sistemleri ie yaklaşık çeyrek asırdır Ankara için önemli bir milli güvenlik tehdidi oluşturduğunu belirtti.

GAÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Can Kasapoğlu tarafından gerçekleştirilen çalışma sonucunda oluşturduğu raporun özeti aşağıdaki gibidir:

Türkiye'nin askeri alanda Orta Doğu'daki komşuları karşısındaki konvansiyonel üstünlüklerine karşın, stratejik silah sistemleri yaklaşık çeyrek asırdır Ankara için önemli bir milli güvenlik tehdidi oluşturmaktadır.

Bu bağlamda, 1991 ve 2003 Körfez savaşları sırasında, Saddam Hüseyin'in kimyasal, biyolojik silah kapasitesi ve balistik füzeleri çerçevesinde oluşan tehdit algılaması, 2011 yılından itibaren Suriye İç Savaşı ile birlikte başka bir Baas diktatörlüğünün, Esad rejiminin envanterinde bulunan Scud-tabanlı balistik füzeler ve kimyasal (ve şüphelenilen biyolojik) silahlar ile yeniden gündeme gelmiştir. Daha da önemlisi, sözü geçen her üç krizde de Ankara NATO füze savunma sistemlerini talep etmek durumunda kalmış ve yine her üç krizde de farklı NATO ülkelerinin envanterindeki Patriot sistemleri bu nedenle Türk topraklarına konuşlandırılmıştır. Yine bu çerçevede, İran'ın yaklaşık 2,000 km'yi bulan balistik füze envanteri ve uzun bir süredir uluslararası güvenlik çalışmalarına konu olan kitle imha silahları çalışmaları; Orta Doğu güvenlik ortamının önemli bir parametresi olan Türk-İran askeri stratejik dengesi açısından kritik bir husus teşkil etmektedir. Söz konusu çalışma; Türk-İran ilişkilerinde son yıllarda görülen ekonomik atılıma karşın; askeri-siyasal alanda bir rekabet yaşandığını, bu rekabetin yansımalarını Suriye İç Savaşı, Irak'taki siyasal kriz, ve Tahran'ın NATO füze kalkanına verdiği tepkilerde görülebileceğine dikkat çekmektedir.

Balistik füzeler; özellikle erken uyarı ve savunma sistemlerinin tepki zamanlarını zora sokan teknik özellikleri, menzilleri ve kitle imha harp başlıkları taşıyabilmeleri bağlamında günümüz güvenlik ortamında yükselen tehditlerdir. Anılan tehdit algılaması dolayısıyla Ankara geçtiğimiz yıllarda Uzun Menzilli Hava ve Füze Savunma projesini (T-Loramids) başlatmıştır. Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından yürütülen proje, Fransız-İtalyan konsorsiyumunun önerdiği Aster-30 Block-1 ve ABD Patriot PAC-3 sistemi karşısında, Çin CPMIEC firmasının HQ-9 sisteminin bir adım önde olduğunun açıklanması nedeniyle başka bir tartışmanın da başlamasına neden olmuştur. Teknik anlamda Çin sisteminin NATO altyapısına entegre edilmesindeki zorluklar kadar; siyasi olarak NATO üyelerinin Ankara'nın 3,5-4 milyar dolarlık stratejik bir silah sistemi için NATO dışında bir tercihe yönelmesine ilişkin yoğun eleştirileri gündemi meşgul etmektedir. Ayrıca anılan Çin firmasının Suriye, İran ve Kuzey Kore işbirlikleri dolayısıyla ABD yaptırımlarına muhatap olması da Türk - Amerikan ilişkilerinin geleceği bakımından önem arz etmektedir. Bahse konu rapor, Ankara'nın son yıllardaki başarılı savunma modernizasyonu sonucunda 2020'li yıllar ve sonrası için etkin bir askeri düzeye ulaşacağını analiz etmektedir. Öte yandan, T-Loramids projesinin nasıl sonuçlandırılacağı, Türkiye'nin yakın gelecekte Orta Doğu'daki jeopolitik rekabet potansiyeli açısından da belirleyici olacaktır. Stratejik silah sistemleri karşısında bir milli güvenlik zaafı yaşanması, Türkiye'nin caydırıcılığını olumsuz yönde etkilerken; Orta Doğu'daki silahlı çatışmaları yönlendirme imkan ve kabiliyetini de sınırlandırmaktadır.

İlgili raporda Dr. Can Kasapoğlu, siyasal ve askeri nedenlerle, özellikle NATO altyapısına entegrasyonu bağlamında, Çin sistemine eleştirel bir bakış açısı getirirken; ABD Patriot sisteminin 1991'den itibaren harp sahasında öğrenilen-dersler ışığında modernize edilmesi bakımından bir avantajı beraberinde getirdiğini belirtmektedir. Bununla birlikte, Avrupa sistemi Aster-30 Block-1'in test sonuçlarının Scud-tabanlı sistemlere karşı kapasitesi bağlamında ümit verici olduğunu ayrıca teknoloji transferi ve ortak üretim konularında ABD'ye göre daha esnek şartlar sunduğunu değerlendirmektedir. Özellikle 2000'li yılların başında Washington'un ABM Antlaşmasından çekilmesi ve geçtiğimiz yıllarda NATO Füze Kalkanı projesinin hayata geçirilmeye başlanmasıyla birlikte füze savunmasının giderek daha büyük önem kazandığını savunan rapor, Orta Doğu'daki birçok aktörün stratejik silah sistemlerini konvansiyonel askeri yeteneklerdeki eksikliklerini telafi etmek adına çabuk-çözüm olarak gördüğüne ve bu durumun füze savunmasındaki trendin Orta Doğu'da daha özel bir anlam kazandığına dikkat çekmektedir. İyileştirilmiş teklifler için 31 Aralık 2014'e kadar uzatılan T-Loramids projesi hangi tarafın başarısıyla sonuçlanırsa sonuçlansın, teklif edilen üç sistemin de teknik özellikleri dolayısıyla Türkiye'nin menzili 1,000-1,500

km'yi aşan balistik füze tehdidine karşın yine de NATO yeteneklerine ihtiyaç duyacağını analiz eden rapor; bununla birlikte T-Loramids projesinin başarıyla sonuçlandırılması durumunda son olarak gördüğümüz Hollanda'nın Patriotlarını Türkiye'den çekme kararı gibi bir durum karşısında oluşacak kritik zafiyetin önüne geçeceğini ve tek başına Suriye'nin envanterindeki hemen tüm balistik füze tehditlerine ve İran envanterindeki 600-700 km menzil altındaki tüm balistik füzelere karşı koruma sağlayacağını vurgulamaktadır.

Son olarak, Savunma Sanayi İcra Komitesi yapısının hızlı karar alınması ve askeri yapının sivil denetimi bağlamında avantajları olduğunu vurgulayan rapor; öte yandan Başbakan-Milli Savunma Bakanı-Genelkurmay Başkanından oluşan icra komitesinin çalışmalarına katkı sunulması noktasında; Türkiye'de Anglo-Amerikan ekolün aksine akademik düzeyde Harp Çalışmaları (War Studies) disiplininin yeterince gelişmemesi ve yine bu standartlar çerçevesinde güvenlik-odaklı çalışan düşünce kuruluşlarının sınırlı olması nedeniyle, milli savunma modernizasyonu konusunda strateji üretimine katkıda bulunacak geniş bir forum oluşturulamadığına da dikkat çekmektedir.