Doğmamış çocuğa don biçmek

Birleşmiş Milletler’in organize ettiği ve çiçeği burnunda BM Genel Sekreteri eski Portekiz Başbakanlarından Antonio Guterres’in gözetiminde gerçekleştirilen Cenevre Konferansı’nın yankıları hala devam etmekte, tartışmalar sürmektedir.

Bugüne kadar yapılan tüm konferanslarda ifade edildiği gibi “ilk kez anlaşmaya bu kadar yakınız” söylemini bu konferansta da ısıtıp kamuoyuna sunan BM ve ilgili çevrelerin aksine, KKTC’de bir çözüm olacağına dair hiç bir heyecan olmadığı da bir gerçektir.

Bunun nedenleri çok açıktır.

Kıbrıs Türk Halkı, AB üyesi olan, dünya ülkeleri tarafından tanınan Güney Kıbrıs’ın sahip olduğu avantajları paylaşma niyetinde olmadığını bilmektedir.

Öte yandan Türkiye’deki darbe girişimi ve sonrasında yaşananlar, Suriye’deki durum, Türkiye-Rusya yakınlaşması, ABD ile yaşanan gerginlikler, sığınmacılar krizi gibi başlıklara ayrılan çetrefilli konular da bu konuya olan ilgiyi azaltmıştır.

İşin özüne gelecek olursak, Cenevre öncesi Güney Kıbrıs lideri ile yaşanan kriz, üstü kapalı olarak Cenevre’de de devam etmiştir.

                     ***

Birinci ağızdan dile getirilen ifadelerde de görüldüğü gibi Sayın Akıncı “Toprak ile Güvenlik ve Garantiler”in yanısıra Mülkiyet ve Yürütme’deki bir iki konu aynı anda bağlanamamıştır” açıklamasını yapmıştır.

Bunlar Kıbrıs’ta çözüme ulaşmanın ana başlıklarıdır, o halde biz hangi çözümden bahsetmekteyiz?

                        ***

Bir taraftan “Dönüşümlü başkanlık ve kararlara etkin katılım Kıbrıs Türk tarafının olmazsa” diyeceğiz, “Bunlar yer almazsa, bir çözüm olmayacak. Bu kadar açık” diyeceğiz, bir yandan da “Çözüme hiç bu kadar yakın olmadık” diyeceğiz.

Üstelik çözümün yolunu açacak konularda hiç bir anlaşmaya varılmadığı halde dönüp üstüne üstlük “Harita” vereceğiz.

Oysa, harita konusu temel sorunların çözülmesinden sonra gündeme gelebilecek bir konudur, dolayısıyla masada temel konularda hiç bir ilerleme sağlanamamışken ortaya harita çıkarmak “Doğmamış çocuğa don biçmek” anlamındadır.

                       ***

Kamuoyuna henüz ne olduğu açıklanmayan, Sayın Akıncı’nın ifadesiyle ise “bir ilerleme sağlandığı” gerekçesiyle toplanan taraflar, bir kez daha eli boş dönmüşler, BM ve Güney Kıbrıs ise Türk tarafının sunduğu haritayı cebine atmıştır.

Cenevre Konferansı’nı gölgede bırakan ve dünyanın tüm dikkatlerini toplayan açıklama ise Türkiye’den gelmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan Kıbrıs’la ilgili olarak “Ne asker çekmesi, ilanihaye oradayız” demiştir.

Sayın Erdoğan bu arada bir de teklif yapmış "Eğer Maraş'ı tamamen halkın istifadesine sunmak istiyorsanız Erenköy-Güzelyurt birleştirilip KKTC'ye bırakılır, açık-kapalı Maraş Güney Kıbrıs'a bırakılır. Karpaz'ın bir bölümü bize bırakılsın derlerse böyle bir şey söz konusu olamaz. Sahil şeridinde şu kadar olsun bu kadar olsun diyorlar, Annan planının artık geçerliliği yok, bir dönem KKTC başkanlık yapıp dört dönem Rumlar yapacak diyorlar, böyle bir şey de söz konusu olamaz. Bir dönem Türk tarafı yönetimi alacak iki dönem Rum yönetimi alacak, adil olan budur" demiştir.

Doğru olan da budur..

Eğer bir anlaşma sağlanacaksa karşılıklı al-ver yöntemiyle sonuca gidilmelidir.

Türkçede güzel bir söz vardır:

“Rabbena, hep bana” demekle olmaz, eğer bir şeyi istiyorsan, karşılığında sen de bir şey vereceksin, vermeden almak Allah’a mahsustur”

             ***

Cenevre konferansının bir yönü de Başbakan’ın, bakanların, siyasi parti liderlerinin, Kıbrıs konusunda uzman olan kişilerin, hatta milletvekillerinin Cenevre Konferansı’na davet edilip kendilerine hiç bir konuda bilgi verilmemesi ve danışılmamasıdır.

Bu kişiler adeta çevrilen filmde misafir oyuncu olarak kullanılmıştır.

Apaçık “Panayıra gider gibi” deyimine uygun bir sahne yaratılmıştır.

              ***

İşin doğrusunu ortaya koymak gerekirse..

Rum tarafı her ne kadar bir çözümden bahsediyor olsa da, asıl amacı Kıbrıs’ın tamamını ele geçirmek, bu süreci zamana yayarak Kıbrıs Türk Halkı’nı asimile etmektir.

Rum tarafı, Türk tarafı ile bir anlaşma niyetinde değil, tam aksine adanın tümünde egemen olmak istemekte, Kıbrıs açıklarında bulunan doğal zenginliklerin üstüne oturmak niyetindedir.

Bu da bize şunu göstermektedir:

“Türk tarafı ne kadar iyiniyetli olursa olsun, Kıbrıs’ta bir anlaşma ömür boyu olmayacaktır”